Kanuni Sultan Süleyman 10. Osmanlı Sultanı, 89. İslam Halifesi diğer adıyla I. Süleyman 27 Nisan 1495 Trabzon'da Dünya'ya gelmiş, 6 Eylül 1566, Zigetvar, Macaristan'da dünya'ya gözlerini yummuştur. Divan edebiyatı'nda adıyla Muhibbi ya da birçok batı ülkesinde bilindiği isimle Muhteşem Süleyman 10. Osmanlı sultanı olması sebebiyle On numarayı tamamlayan manasına gelen Saibü'l Aşereri'l Kamilet de denmiştir.
I. Süleyman, günümüzde Türkiye'nin Trabzon şehrinde, 27 Nisan 1495 tarihinde doğdu. Babası I. Selim,[9] annesi ise Ayşe Hafsa Sultan idi. Yedi yaşında bilim, tarih, edebiyat, din veaskeri taktikler için İstanbul'da yer alan Topkapı Sarayı'ndaki Enderun'a gönderildi. Din dersi dışında Karakızoğlu Hayrüddin Efendi'den tarih, edebiyat ve fen dersi aldı. Özel mesleği kuyumculuktu. Genç yaşlarda Pargalı Damat İbrahim Paşa'nın arkadaşı oldu.
Süleyman, Şebinkarahisar ve Bolu Sancakbeyi olarak atanmak istendi. Fakat Amasya Sancakbeyi olan amcası Şehzade Ahmet bu olaydan hoşnutsuzluk duydu. Bu sebepten 1509'da,Kırım'da bulunan Kefe Valiliği'ne atandı.[5] 1512'de babası I. Selim'in tahta çıkmasıyla Manisa Valiliği'ne atandı. Babası Selim'in 1520'de ölümü üzerine Manisa'dan İstanbul'a geldi ve tahta çıktı (30 Eylül 1520). Sultan Süleyman'ın erken bir tanımlaması Venedik elçisi Bartelemeo Contari'nin gelişinden birkaç hafta sonra elde ediliyordu. Contari;
"O yirmi beş yaşında, uzun fakat sırım gibi ve kibar görünüşlü. Boynu ince çok uzun, yüzü ince, burnu kartal gagası gibi kıvrık. Gölge gibi bıyık ve küçük sakalı var. Bunlara rağmen hoş çehreli. Derisi solgunluğa meyilli. Çalışmaya düşkün, bilgili, mahir bir efendi olacağı söylenir. Bütün insanlar onun hükümdarlığında iyilik umut ediyor."
diye ifade etmektedir. Babasına büyük bir cenaze töreni düzenledi ve Sultan Selim Camii'ni yaptırdı.[11]Yeni padişah Silahdarlara 1000 akçe başiş verdi gündeliklere 5 akçe zam yaptı. Bütün kimsesizlere 4 akçe dağıttı. Yeniçerilere 3000 akçe bahşiş verildi. Bir çok para daha verildi. Her padişah tahta çıktığında cülus bahşişi verirdi. Bu uygulama 18. yüzyıla kadar sürdü.[11]Süleyman, ceza vermekten de geri durmadı. Kaptan-ı Derya Cafer Bey ve birkaç silahdar halka zulmettiği gerekçesiyle idam edildi.[12]Bu yaptıkları onun "Kanuni" unvanını almasında önemli rol oynadı.
Kanuni Sultan Süleyman'ın padişahlığı sırasındaki ilk isyan I. Selim zamanında Şam Beylerbeyi olan Melik Eşref ünvanıyla hükümdarlığını ilan eden şam Valisi Canberdi Gazali tarafından çıkarılmıştır. Vali "Bu oğlancığa padişahlık nasıl olurmuş göstereceğim, babasından kalan hesabı ödeteceğim." diyordu. Memlük Devletini yeniden kurmak için isyan çıkaran Canberdi Gazali, Mısır Valisi Hayrbay'dan (ö.1522) yardım istedi. Vali yardım gönderemedi.1521 yılında yapılan Mastaba Savaşı sonrası yakalanarak idam edildi.
Sultan Süleyman padişah olduğunda Macarlar onu tebrik etmemişti. Macaristan'a Behram Çavuş adlı askeri, II. Layoş'a gönderdi. Ama öldürülmesi üzerine ilk seferini Belgrad'a yaptı. Sultan, Belgrad Seferi'nin ilan ederken söyle demiştir;
Bu, harp demektir! Biz hakareti sineye çekecek kudretsizlerden, tabansızlardan değiliz. Tez zafer hazırlıkları tamamlansın. Belgrad Kapısı'nı kırmaya andımız vardır.
İlk önce Ahmed Paşa, 7 Temmuz'da Sabacz (Böğürdelen)i zapt etti. Böylece sultan ilk fethini gerçekleştirmiş oluyordu. Bu sırada Belgrad'ın kuşatılması ile uğrasan Piri Mehmet Paşa ise buranın karsışındaki Zemun Kalesi'ni ele geçirmişti. Bu esnada Ahmed Paşa'nın tesiriyle Belgrad muhasarasının kaldırılıp Budin üzerine yürünmesi kararını alan Sultan Süleyman, daha sonra bu karardan vazgeçerek 1 Ağustos'ta Zemun civarında otağ kurup, kuşatmanın bir an evvel sonuçlandırılması emrini verir. Belgrad seferi esnasında Osmanlı ordusunda ilk kez filler de bulunuyordu ki, Lütfi Paşa bunların iki tane olduğunu belirtir.[14]Ardından Belgrad'ı kuşattı. 1521 yılında Osmanlı Donanması Tuna nehri'den, Sultan Süleyman da büyük bir orduyla Belgrad'ı kuşattı. Kale komutanı Osmanlı karşısında dayanamayacağını anlayınca şehri teslim etmek zorunda kaldı. Böylece Osmanlı, Avrupa'ya yapılacak yeni seferler için burayı üs olarak kullanmaya başladı. Belgrad Muhafızlığına Bali Paşa getirildi.[15]Bu sefer sonunda İstanbul'a getirilen bazı Belgradlılar, Belgrad ormanı ve çevresindeki köylere yerleştirilmişlerdir. Belgrad, bundan sonraki yıllarda Osmanlı Devleti'nin Avrupa'ya açılan en büyük kapısı oldu. Bu sebeple Belgrad'a "Darü'l-cihad" denildi.[16]Sultan Süleyman, Belgrad'dan İstanbul'a dönerken 19 Ekim'de iki yasındaki oğlu Murad'ın, gelişinden iki gün önce de bir kızının ölüm haberini almıştı. İstanbul'a girdikten on gün sonra da dokuz yasındaki oğlu Mahmud çiçek hastalığından öldü (29 Ekim). Vezirler, Pâdişah'ın çocuklarının cenazelerine yaya olarak refakat ettiler. Bunlar, Yavuz Sultan Selim türbesinin yanına defnedildiler.
I. Süleyman padişah olduğunda bazı devlet adamları yaşı küçük olduğundan Devlet-i Aliyye'yi idare edemeyeceğini düşünüyorlardı.[17]Kanuni, otoritesini sağlamak için ilk olarak Rodos'u almak istiyordu. Ancak Macarlarla yaşanan olaylar sonucu ilk seferini Belgrad'a yaptı. Rodos Kalesi, II. Mehmet zamanında kuşatılmış, lakin alınamamıştı. Süleyman'dan önce selefi I. Selim, Haliç Tersanesi'nde büyük bir donanma kurmaya çalışmıştı. Sultan Selim Veziriazam Piri Mehmet Paşa'ya "Neden Rodos'u fethetmek istemiyorsunuz?" deyince Selim;
Garplı (Batılı) devletler donanma kuvveti ile Avrupa'ya hakim olmuşlar. Ben senin donanmaya pek önem verdiğini görmedim. Bu zaaf senin gevşek olmandan ve benim de sana yumuşak olmamdan kaynaklanıyor. Mademki savaşı garba çevirmek istiyorsun, ben de az zamanda senden müthiş bir donanma isterim.[12]
Başka bir zamanda da Selim;
Ben cihangirliğe alışmış bir padişahım. Siz beni bir kale fethine götürmek istersiniz. Kale almanın birinci şartı baruttur. Kaç aylık barutunuz var? Ceddim (Fatih) zamanındaki utanç unutulmamış iken onu iki kat mı yapmak istersiniz? Bizzat gitmemi düşünüyorsunuz. Gidip de eli boş dönecek olursam hiçbiriniz sağ kalmaz. Rodos'un zaptına dört aylık barut yetişir mi? Siz Rodos'u dört değil altı ayda dahi alamazsınız. Belki 8 veya 9 ayda alınabilir. Bize sefer yok, meğer sefer ahrete ola.
demiştir. Piri Paşa donanmayı Selim ve Süleyman devirlerinde hızla geliştirdi. Süleyman ikinci seferini Rodos'a yaptı. Çarpışmalar, 1 Ağustos'ta Alman burcuna top atışı ile başladı. Kanunî, Kızıltepe denen yerde otağını kurdurarak kuşatmayı buradan idare eder. İlk başta ciddi anlamda zorlanan Osmanlı Sultanı Serdar-ı Ekrem Çoban Mustafa Paşa'ya;
Kafirin tedbiri bizi yolumuzdan çeviremez. Rodos illa alıncaktır...Bre yiğitlik bu mudur? Niçin gayret göstermezsiniz? Rodos şiddetli topçu ateşi ve hücumlarımız karşısında hala ayakta sallanıyor da neden bir türlü düşmüyor?
diyerek görevden aldı. Yeni Serdar Ahmet Paşa görevinde başarılı oldu ve sonuçta; Bodrum, Tahtalı, Aydos, İstanköy ve Sömbeki kaleleriyle birlikte Rodos'u humbaracıların büyük rol oynadığı savaşta[19]21 Aralık 1522'de bir teslim antlaşması imzalanır. 29 Aralık 1522'de kale resmen alındı. Rodos hakimi Viliers de I'sle Adam affedilirken, büyükamcası Cem Sultan'ınHıristiyan oğulları idam edilirken, kızları İstanbul'a götürüldü.[12][14]Aynı sene İskender adlı biri tarafından başlatılan Yemen Sorunu sona erdi. Dulkadir Beylerbeyi olan Şehsuvaroğlu Ali Bey olayı da Ferhat Paşa tarafından bertaraf edildi.
1524 yılında Süleyman Hain Ahmet Paşa'yı Mısır'a vali tayin etti. Ahmet Paşa Memlüklü devlet adamlarını çevresinde toplayarak isyan etti. Vali olarak Mısır'a vardıktan sonra bağımsızlığını ilan etti ve yeni bir devlet kurmak için para bastırarak hutbe okuttu. Sadrazam İbrahim Paşa, isyanı bastırmak ile görevlendirilip Mısır'a gitmişse de, Hain Ahmed Paşa, sarayında kendi adamları tarafından öldürülmüştür.
Yeniçeriler, Mart 1525 seferinde ganimet alamamalarından dolayı hoşnutsuzdu. Sultan Süleyman'ın Edirne'de veya Kağıthane'de, Pargalı Damat İbrahim Paşa'nın Mısır'a gitmesini fırsat bilen yeniçeriler, İstanbul'da ayaklanma başlattı. 16 Mayıs 1525 günü yeniçeriler ayaklanmayı fiilen başlattı. Başta Veziriazam İbrahim Paşa'nın sarayı olmak üzere Vezir Ayas Mehmed Paşa ve Defterdar Abdüsselam gibi devlet ricalinin konaklarını, gümrükleri, dükkanları ve halkın evlerini yağmaladılar. İsyan sırasında Süleyman, Topkapı Sarayı'na ulaştı. İlk iş olarak Yeniçeri Ağası Mustafa Ağa'yı idam ettirdi. Mustafa Paşa kethüdası Bali ile Reisülküttab Haydar da olaya karıştıkları için hapsedilip, bir süre sonra öldürüldüler. Padişahın hızlı ve sert bir şekilde olaya müdahale etmesiyle isyan daha fazla yayılmadan yatıştırıldı.
"Düşman kaçıyor, kazandık, kazandık diye bağırmaya başlayınca bu sevinç feryatlarını duyan, yedektekiler dâhil bütün Macar ordusu süvarileri hep birlikte ileri atılarak kazandıklarını sandıkları zaferin sonucunu almak üzere boşluktan merkeze doğru ilerlemeye başlamışlar. Yalnız bütün Macar süvari birliklerinin, Macar ordusu başkomutanının veya kralın emriyle mi bu saldırıya kalktıkları, yoksa savaşın kazanıldığı zannına kapılarak başıboş olarak mı saldırıya geçtikleri öğrenilemedi. Bu süvarilerin saldırısıyla artık savaşın bir komuta içinde sevk idaresinde imkân kalmadığı aşikârdı. Macar süvarilerinin, düzenli bir savaş tertibi almış olan ikinci Osmanlı hattı üzerine saldırmaları ve yine birkaç süvari birliğinin derinlikte padişahın bulunduğu kısma kadar ilerleyebilmeleri onlara çok pahalıya mal oldu. Hepsi kapıkulu askerlerince karşılanıp yok edildiler. Macar süvarileri tüfeklerini çok iyi kullanan Osmanlı piyadeleriyle, araba ve zincirlerle birbirine bağlı toplara çarptılar. Önü açılan topçunun ateşleri karşısında çok kayıplar verdiler. Bu ateşlere rağmen adım adım da olsa ilerlemeye çalışmaları ile iki taraf arasında kan kokusu, barut kokusu karışıyor, ölenlerin hırıltıları, yaralananların canhıraş feryatları, Osmanlı mehterhanesinin vaveylayı andıran kahramanlık marşları büyük sesler çıkaran davullar, kösler, zurna, krenay sedaları, bayrakların dalgalanması, kılıç, mızrak şakırtıları, atların kişnemeleri, topların çıkarttığı büyük gürültü etrafa dehşet meydana getiriyordu. Bir tarafta süvariler karşılıklı çarpışırken, diğer taraftan piyadelerin isabetli ateşleri düşmanı yere seriyordu. Savaş alanında kıyametler kopuyordu. Savaş böyle devam ederken, savaş alanında birden bire korkunç bir sessizlik meydana geldi. Macar süvarileri şaşkın, şuursuz panik halinde oraya buraya koşuyorlar, ne yapacaklarını bilemiyorlardı."
Andre Abaturi
Şarlken'in giderek güçlenmesi üzerine Kanuni, Fransuva'nın da ısrarıyla, 3. Seferini Mohaç üzerine yaptı. Mohaç Meydan Muharebesi(29.08.1526) öncesi akıncı komutanlarından Bali Bey’in yakaladığı bir Macar esirinden öğrenildiğine göre, Macar ordusunun Mohaç ovasında olduğu kesinleşti. Yapılan keşiflerde; düşman kuvvetlerinin Mohaç ovasına yerleştiği ve savaş için tertip aldığı görüldü[22]. Osmanlı ordusu da düşmana sezdirmeden yürüyüş kollarından açılarak savaş düzenine geçirildi. Layoş'un yardımcısı Başkumandan Tomori ile İbrahim Paşa çarpıştı, ancak yenildi. Başkomutan Tomori öldü. Geriden ilerleyen birlikler ve ardından tüm ordu Hilal taktiği yöntemini uyguladı, Macarlar köşeye sıkıştı.
Macar ordusunun sağ yanında ağaçlar arasında saklanmış Bâli ve Hüsrev Beylerin akıncı tümenlerinin gerilerden Macar ordusunun çekilme yollarını kapadığı da anlaşılınca Macar ordusu kendisini çepeçevre Osmanlı ordu kuvvetlerinin arasında buldu. Bu durumdan kurtulmak için Macarlardan ayakta kalabilenler kendilerini Tuna Nehri’ne atmayı denediler[23]. İşte o sırada Osmanlı ordusu her iki yandan ve cepheden, geriden ateş desteğine dayanarak taarruza başladılar. Çaresiz kaldıkları için canlarını kurtarmaktan başka bir şey düşünmeyen Macarlar bu sefer de kendi zırhlı süvarilerinin üzerlerine düştüler. İşte bu karışıklıklar içinde Tuna bataklıklarına sürüklendiler. Çarpışmalar sonucunda düşman ordusundan 25.000’den fazla ölü yerlerde yatıyor, 20,000’e yakın Macar da esir edilmiş bulunuyordu. Savaş boyunca devam eden şiddetli fırtınadan faydalanan pek az bir düşman kaçabilmişti. Savaşı Sultan Süleyman kazandığı anlaşılmıştı.
Kral II. Layoş savaşı kaybettiğini görmüş, beraberindeki çok az koruyucusuyla Budin istikametinde kaçmaya başlamıştı. Çele suyuna yaklaştığında arkasına bakmış ve pek az kişinin kendisini takip ettiğini görmüştü.[25]Çele suyu her yerinden geçit veren, derinliği olmayan bir nehirdi. Fakat o zaman ardı arkası kesilmeyen yağmurlar yüzünden Tuna Nehri’nin fazla suları bu nehri de yükseltmişti. Kral Layoş, tam karşı kıyıya geldiğinde atı çok yorgun olduğundan bütün çabalamalarına rağmen bir türlü kıyıya çıkamıyordu. Sendeliyor, çabalıyor ama bir türlü karaya ayak basamıyordu. Sonra at birden bire geriye yıkılarak kralla birlikte bataklığın içine yuvarlandı ve kayıplara karıştı.[26]Kralın beraberinde Obalt Zateviçku da bulunuyordu. Bu hadise onun gözleri önünde oldu. Obalt canını kurtarıp Budin’e gidebildiği zaman, Macar ordusunun yenilişini ve kralın ölümünü oradakilere anlattı.
Dünyanın en kısa süren (2 saat) meydan savaşlarından birisi olarak kabul edilir. Osmanlı ordusu yürüyüşüne devam ederek 13 Eylül 1526 günü, artık kendi memleketlerinin bir parçası olan Macaristan’a ve onun başşehrine (Budin) girdiler. Sultan, İstanbul'a "Macaristan Fatihi" (Engürüs-Ungurus Fatihi) olarak döndü[27]. Savaş sonunda Budin Osmanlı'ya katıldı. Macaristan, Osmanlı'ya bağlı bir krallık haline geldi ve başına Jan Zapolya getirildi. Mohaç Meydan Muharebesi Dünya'nın en kısa süren meydan savaşı olarak kabul edilir. Savaş 2 saat sürmüştür. Savaş sonunda Macar ordusunun büyük bir kısmı bozguna uğratılmıştır. İki yıl içinde Gazi Bali Bey ve Hüsrev Bey komutasındaki birlikler hızla ilerleyerek Hırvatistan, Dalmaçya ve Transilvanya'yı ele geçirdi.
Süglün Koca 1526'da Osmanlı'ya ayaklandı. Bu isyan hemen bastırıldı ama isyanın temeli atıldığından Baba Zünnun adından bir Alevi[29].1526 yılının Ağustos ayında, Bozok sancakbeyi Mustafa Bey'in konağını basarak Bozok kadısı Muslihiddin Efendi'yi ve yazıcı Mehmet Efendi'yi öldürttü. Üzerine yollanan Anadolu beylerinden oluşan kuvvetleri, Kayseri'deki Kurşunlu Boğazı'nda yendi. Hurrem Paşa, Kayseri sancakbeyi Berham Bey, İçel sancakbeyi Ali Bey bu çatışmada öldüler. İsyan, İçel ve Tokat arasında yayıldı. Daha sonra büyük bir Osmanlı ordusu Sivas’ta toplandı. Kazova yöresinde durum belirlemesi yapan Malatya sancakbeyi Yularkıstıoğlu İskender Bey’in giriştiği ilk öncü çatışmalarda Osmanlı ordusu kayıplar verdi. Malatya beyini de yenen Baba Zünnun, 26 Eylül 1526'da Adana Beyi Piri Mehmet Paşa'nın oğlu Pirizade Mehmet Bey komutasındaki birliklere Höyüklü'de yenildi ve öldürüldü.[30]Oğlu Halil ise bir süre sonra yakalandı.
1527'de de Kalender Çelebi adında biri ayaklandı. Bu ayaklanmayı bastırmak için İbrahim Paşa görevlendirilir. İbrahim Paşa, yanına 3000 yeniçeri ve 2000 sipahi ile yola çıkar. İbrahim Paşa, Aksaray'da kuvvetlerine, Anadolu Beylerbeyi Behram Paşa ve Karaman Beylerbeyi Mahmut Paşanın da kuvvetleri katılır. İbrahim Paşa, Anadolu Beylerbeyi Behram Paşa veKaraman Beylerbeyi Mahmut Paşa komutasındaki birlikler, Kalender Çelebi üzerine gönderirler. Kalender Çelebi ile Tokat yakınlarından Cincilfe denilen yerde 27.5.1527 tarihinde vuruşurlar. Bu yenilgi, Kalender Çelebi’yi güçlendirir.[31]Yeni katılımlarla kuvvetini 20-30 bine çıkarır. Ancak daha sonra hızla kuvveti azalır. Kalender Çelebi, yanında kalan az bir adamlarıyla Nurhak dağlarına çekilir. 22.6.1527 tarihinde Elbistan civarlarında Osmanlı kuvvetleriyle tekrar vuruşur.[32] Osmanlı kuvvetleri, Kalender Çelebi’nin adamlarını dağıtır. Bu vuruşmada, Kalender Çelebi’nin ve yanında sadık adamlarından Veli Dündar’ın kellesi, İstanbul’a I. Süleyman’a gönderilir. İbrahim Paşa Zülkadir (Maraş) Eyaleti ve civarında ıslahatlar yaptıktan sonra geri döner.
Osmanlı'nın Macaristan'ı fethetmesi Avusturya ile Osmanlı'yı karşı karşıya getirdi. Macaristan üzerindeki emellerinden vazgeçmeyen Ferdinand, Sutltana bir elçi göndererek Macaristan'ın kendisine verilmesini istedi. Buna karşılık vergi vermeyi kabul ediyordu. Bu talebi karşısında olumsuz cevap alan Ferdinand Budin'i kuşattı. Ama başarısız oldu.[33]. Avusturya Arşidükü Ferdinand, Macaristan'ın Osmanlı hakimiyetine girmesini istemiyordu. Ferdinand, Şarklen'in de desteği ile Budin'e girdi. Kanuni Budin'i geri aldı. Ferdinand ve Şarlken, Kanuni ile savaşmayı göze alamadı.[34] Bunun üzerine Kanuni, Ferdinand ve Şarlken'i savaşa çağırmak için Viyana'yı kuşattı. Ancak Ferdinand, Kanuni'nin karşısına çıkmadı. Kış mevsimi yaklaşması üzerine 16. günde kuşatma kaldırıldı. Bu savaş, birçok yazarca çok önemli görülmüştür.[35]10 Mayıs 1529'da 120,000 bir ordu ile sefere çıkar. Macar topraklarına girildiği sırada, Zapolya, İstanbul'a gelen elçisi Lasczky ve Macar asilzadeleri itaatlerini arz edip huzura kabul olunurlar. 7 Eylül'de şehre giren Kanunî, senelik belli bir vergi karşılığında burayı Zapolya'ya vererek merasimle ona Macar Krallığı tacını giydirir. [Bazı tarihçiler (Hammer gibi) bu tacın Yeniçeri Sekbanbaşısı tarafindan takıldığını iddia eder.
Bu sıralarda Macar krallık tacı Korona, Ferdinand'ın casusları tarafindan Viyana'ya kaçırıldı. Küçük Bali Bey, 20 Ağustos'ta Viyana yolunda tacı ele geçirip 4 Eylül'de sultana gönderir. Sultan ise tacı Zapolya'ya gönderir. Bu meşhur taç, Macarlar tarafindan kutsal sayılıyordu. Bu sebeple onlar, bu tacı giymeyen hükümdara meşru kralları nazari ile bakmıyorlardı. Sultan ilerleyerek Viyana'yı kuşattı. (27 Eylül)[37] Fakat Osmanlı ordusu muhasara için gerekli büyük toplar ile malzeme getirmediği için hazırlıksız sayılırdı. Avusturyalılar, kaleyi başarılı savunuyorlardı. Surların önünde iki taraf da ağır zayiatlar veriyordu. 14 Ekim l529'da yapılan umumi hücum da başarıya ulaşmayınca, kuşatmanın kaldırılmasına karar verildi. Bu sefer sayesinde Macaristan'daki Osmanlı hakimiyeti sağlamlaşmıştı.
Alman Seferi, Kutsal Roma-Cermen İmparatoru Şarlken'in ve kardeşi Avusturya ve Bohemya Kralı Ferdinand'ın Macaristan'ın içişlerine karışması üzerine Kral Yanoş, Sultan Süleyman Handan yardım istedi. Padişah, 25 Nisan 1532’de Alman Seferine çıkıp, yüz yirmi bin mevcutlu ordusuylaAvusturya’yı zaptetti. Şarlken 250,000 kişiden fazla Hıristiyan ordusuyla Osmanlıların karşısına çıkmaya cesaret edemedi. Osmanlı Sultanının Alman Seferi de, düşman ülkesinin ezilmesi ve Avusturyalılardan birçok kaleyi almasıyla neticelendi. Bu son seferin başarılı bir sekilde sonuçlanması üzerine beş gün üst üste şenlik yapıldı. İstanbul, Üsküdar, Eyüp ve Galata beş gece kandiller ile donatıldı. Bu arada pazarlar, dükkanlar, bezazistan ve çarşılar geceleri bile açık tutuldu. Halk, hemen her gün birbirlerine ziyafetler çekerek eğlendi. Sultan Süleyman'ın, Alman Seferi münasebetiyle Orta Avrupa’da bulunmasından korkup, meydan savaşından kaçan Şarlken, 22 Haziran 1533 tarihli İstanbul Antlaşması'yla Osmanlı Devletinin ve Sultanın üstünlüğünü kabul etti.[12] İstanbul Antlaşmasına göre:
Avrupa’da, Fransa’dan başka Avusturya’nın da Osmanlı Sultanının himâyesini kabul etmesiyle Şarlken’in "Avrupa İmparatorluğu" kurma projesi gerçekleşemedi. Türklerin takip ettiği siyaseti gereğince, Sultan Süleyman ve Osmanlı Devleti, Avrupa’da tek başına söz sahibi oldu.
Baba Oruç ve kardeşi Hızır Reis (Barbaros Hayreddin Paşa) 16. yüzyılın başlarında Akdeniz'de ticaret yapan gemilere saldırıyorlardı.[39]Baba Oruç ve Hızır Reis 1516 yılında Cezayir'i İspanyollardan aldılar ve 1518 yılında Hızır Reis Cezayir hükümdarı oldu. Cezayir 1519'da I. Selim'e itaat etti. Hızır, bir çok fetih hareketine girişti.[40] Namı Kanuni'ye kadar gelen Hızır Reis 1533 yılında Kanuni tarafından İstanbul'a çağırıldı. Kanuni Hızır Reis'e Kaptan-ı Derya'lık teklif etti. Hızır Reis'in teklifi kabul etti. Hızır Reis, Hayrettin adını aldı. Barbaros lakabı ise Oruç Resi'in kızıla çalan sakalından gelmektedir. O ölünce Hızır'a Barbaros denmiştir.[41]Avrupa'da Barbarossa denen Hızır Reis'e, Osmanlı'da Barbaros denmiştir. Barbaros bu sıradaTunus'u almıştı.[42]Ancak ertesi sene Tunus yeniden kaybedildi.[43]Semendire Sancakbeyi olan Bali Mehmed Bey'in Mora Sancakbeyliğine atanması ile kısa bir süre önce kaybedilen Koron (II. Bayezit devrinde alınmıştı), 1534 Mart'ında yeniden ele geçirilmiştir.
Venedik körfezinde ileri bir karakol gibi mühim bir mevkide bulunan Korfu Adası’nı muhasara etmek ve onu zararsız bir hale getirmek, Venedikliler için pek büyük bir darbe olacağı sanılıyordu. Süleyman, 17 Mayıs 1537'de İstanbul'dan ayrıldı ve 13 Temmuz'da Avlanyo'ya geldi. Padişahtan hareket emrini alan Lütfi Paşa, Avlonya’ya gelmiş ve derhal huzura çıkarak Polya sahillerindeki muvaffakiyetlerini sayıp dökmüştü. Süleyman:
diye Korfo muhasarasını emretmiş Süleyman, adanın karşısındaki Bastika'da karargah kurmuştu. İkinci Vezir Lütfi Paşa de Angelo kalesini kuşatmakla meşgul idi. Mücadele bütün şiddetiyle sürerken Padişah, Sadrazam Ayas Mehmed Paşa'yı göndererek kuşatmanın kaldırılmasını emreder.[47]Lütfi Paşa ve Barbaros'un, kalenin her an düşebileceği ve kuşatmasının kaldırılmaması yolundaki itirazları kabul edilmez. Kaynaklar, Padişahin bu ani kararının sebebini havaların soğuması ve kuşatma zamanin geçmiş olması ile izah etmeye çalışırlar.[48]Buna göre kuşatma esnasında bir top mermisi askerin içine düşer. Bu yüzden dört gazi vefat eder. Bunun üzerine Pâdişah: "Bir mücahit kulumu böyle bin kaleye vermem" diyerek kuşatmayı kaldırır. Kuşatmanın kaldırılmasından sonra ordu 22 Kasım 1537'de İstanbul'a döner. 15 Eylül'de İstanbul'a hareket eden padişah, kara ve deniz harekatının devamını emretti. Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa, Venedikliler'e ait Şira, Patmos, Naksos adalarını fethetti.
" Kafir donanmasının ise o gece üzerine bir pus çöktü ki birbirlerini görmek oldular.Benim limandan çıkacağımı ise hiç zannetmiyorlardı. "Barboroşo bizden korktu, gayri limandan taşra çıkmaz." derlerdi. Zira kafirler gelip oraya lenger-endaz olalı üç günolmuştu. Bizden bir hareket görmediklerinden böyle kanaatgetirmişlerdi. Amma, düşman düşmanın halinden bilmez, demişler.Bizim yattığımız Preveze limanından öyle olur olmaz rüzgar ile çıkılmaz idi. O sebepten çıkışı rüzgarın içerden eseceği bir mübarek saate tehir etmiş idim. Seksen parelik donanmamı üç bölük ettim. Tenbih ettim ki:
"Bizim gemi alayı kafirin alayına karşı olsun. Bizim firkate alayı kafirin firkatealayına, kalite alayı kafirin kalite alayına mukabil olsun!"
Böylece taksim edip at başı beraber İslam donanması kafir donanmasının üzerine gitmekte olduk. Amma kafirler karanlık pusun içinde, demir üzerinde kendi havalarında yatırlar idi. Bizi ardımızdan sürüp oraya getiren nusret rüzgarı, varıp kafir donanmasının üzerindeki pusu da dağıttı. Kafirler gördüler ki İslam donanması üzerlerine bindirip varır. O zaman kafirlerin içinde, bir ana buba günü bir şaşkınlık, bir rubulya koptu ki, demek olmaz!Daha alaca karanlık olduğundan demirlerini kesip birbirlerinin üzerlerine düşüp,kafir donanmasiyle Müslüman donanması karmakarışık oldular. Otuz altı pare geminin önünde olarak, forsa sancaklarını dikip foralabanda arslanlar gibi yollu yolunca ateşlerimizi saçarak cenge giriştik. Kalite alayımız kafirlerin kalitelerini allak bullak edip kimini alıp, kimini batırmakta, kimisini ise kafirler bırakıp kaçmakta idiler. Firkate alayı dahi, kafir firkatelerinin kimini alıp, kimini baştan kara edip, kiminidahi koğup gitmekte idiler. Elhasıl kafir donanması münhezim olup, asakir-i İslam mansur ve muzaffer oldu. Kafir gemilerinden sekiz paresi kuru tekne olarak on beş tanesi alındı, yedisi batırıldı. Kafir kalitelerinden yedisi cenk ederek, ikisi içindekilerin bırakıp kaçmasıyle dokuz kalite alındı. Kafir firkatelerinden on iki pare firkate alındı. Netice-i kelam kafirlerin yüz yirmi pare donanma-yı menhuselerinden otuz altı adet tekne alındı, kalanı firar edip gittiler. Firkateler ve sandallar deryanın yüzünden kafirleri devşirdiler, kimisi de boğulup cehenneme gitti. İkibin yüz yetmişbeş kafir esir alındı."
Barbaros Hayrettin Paşa
Osmanlı donanması Barbaros Hayrettin Paşa 1533'de Kaptan-ı Derya olana kadar Akdeniz'de herhangi bir varlık gösterememiştir. Osmanlı'nın kazandığı Preveze Savaşı bu durumda dönüm noktası olmuştur. 1538 senesi kişinin sonlarına doğru Kanuni, vezirlere kendi masrafları ile hazırlayıp teçhiz etmelerini emreylediği 150 gemi henüz hazır değilken, Barbaros Hayreddin Paşa'ya denize açılmasını emreder. Bu arada Andrea Doria'nin Girit'e geldiği haberini alan Barbaros, 7 Haziran 1538 günü İstanbul'dan hareket edip Akdeniz'e açılır. Kendisine 3.000 yeniçeri ile bazı sancakbeyleri (Kocaeli Beyi Ali Bey, Teke sancağı Beyi Hürrem Bey, Seyda sancak Beyi Ali Bey ve Alâiye Beyi Mustafa Bey) katılmışlardı.
Barbaros komutasındaki Osmanlı donanması, Preveze'ye yönelirken Rodos civarındaki bazı adalara da uğrar. Donanma Modon açıklarında iken Andrea Doria'nin Preveze'ye zapta çalıştığı, fakat sonradan kuşatmayı kaldırarak müttefik Haçlı donanmasının harekât üssü olarak kararlaştırdığı Korfu'ya çekildiği haberi gelir. Osmanlıların, Ege'deki bu harekâtı üzerine Korfu'da toplanan Venedik donanmasına, Alman,İspanyol, Portekiz, Malta, Ceneviz ve Papalık gemileri de yardıma gelecekti.[52] Hayrettin'in emrinde 122 kadar gemi vardı. Andrea Doria'nın idaresindeki Haçlı donanmasının savaş yapabilen (savaş gemisi) gemi mevcudu ise 302–602 arasında idi.[53]Bunlardan 162'si kadırga idi. Bu gemilerde 2500 top ve 60.000 asker vardı. Su halde şayi itibariyle Osmanlı donanması düşmana nazaran üçte bir olduğu gibi top itibariyle de 16/1 idi. Bundan başka Barbaros idaresinde bulunan Osmanlı donanmasında 8.000 cenkçi askere karsı müttefiklerin gemilerinde forsalar hariç altmış bin asker bulunuyordu.
24 Eylül 1538'de Preveze önlerine gelen Barbaros[54], harp vaziyeti alır. Bir gün sonra Preveze önlerine gelen Doria da Barbaros'un bulunduğu yerin iki mil açığına demir atar. Andrea Doria, Barbaros'u Preveze'den çıkarıp savaşa girmeye mecbur etmek için 27 Eylül'de İnebahtı'ya hücumda bulunmak üzere harekete geçer. Ayni günün sabahı Osmanlı donanması da Korfu istikametinde harekete geçmişti. Güneş yükseldiğinde müttefik Haçlı donanmasının komutanı olan Dorya, Osmanlı donanmasını arkasında görüp şaşırır. Bu şaşkınlığı ile savaşa girip girmeme hususunda tereddüdüler geçirir. Bu şaşkınlığından biraz kurtulduktan sonra harp vaziyeti alır. İki taraf Ayamavra Adası'nın bati kıyısında üç dört mil açıkta karşı karşıya gelirler.[55]Bunun üzerine Barbaros, alınacak tedbirleri kararlaştırmak üzere harp meclisini toplar. Sonra da donanmaya harp nizamı aldırır.
Bu muharebede Osmanlı Donanması hilâl seklinde tertibat alır. Arkada Turgut Reis idaresinde ihtiyat kuvvetleri bulunuyordu. Osmanlıların hilâl nizamına karşılık Haçlı donanması, borda nizami almış ve birbiri arkasında üç saf teşkil etmişti. Bu sırada rüzgârın güneyden esmesi, Osmanlılar için büyük bir tehlike meydana getiriyordu. (Barbaros Hayreddin Pasa, Katip Çelebi'nin ifadesine göre Kur'an'dan ayetleri yazdırdığı sayfaları deniz yüzüne serptirip Allah'a niyazda bulunur. Bunun üzerine rüzgâr hafifleyip yön değiştirir.
Barbaros, gemilerini hilal şeklinde yan yana dizerek savaş düzeni alır. Sağ kanat komutanlığını Turgut Reis'e, sol kanadınkini de Salih Reis'e vererek kendisi ortada yer alır.[57]Düşmanın sayıca üstünlüğü karşısında bir yarma harekatına girişen Barbaros, müttefik Haçlı filosunun gerilerine kadar ilerler. Osmanlı donanmasının kendisini çevirdiğini gören Dorya, ancak ertesi gün (28 Eylül) donanmasını harekete geçirebilir. Böylece, büyük bir bozguna uğratılan müttefik donanmasının 36 teknesi ele geçirildiği gibi 2175 de esir alınır.[58]Bu savaşta Türk donanmasının kayıpları ise oldukça azdı. Türkiye'de hala 27 Eylül günü Donanma Günü olarak kutlanmaktadır.[59]Bu savaşta Akdeniz Türk gölü[60] haline geldiği bazı tarihçilerce kabul edilir.
Süleyman, 8. Seferi'ni Kara Boğdan yani Moldovya üzerine yaptı.[61]Kanuni, Macaristan seferi sırasında Voyvoda Petro Rares'e bir berat göndererek, burayı onun idaresine bırakmıştı. voyvodalık, her yıl Osmanlı Devleti 'ne 4000 duka altın, 40 kısrak ve 20 tay göndermekle yükümlü tutulmuştu. Bunun içindir ki Voyvoda Petro Rares, Viyana seferi esnasında orduya elçisini göndererek sadakatini teyid ile bu seferinden de vergisi olan 4000 duka altın ile 40 kısrak ve 20 taydan ibaret olan vergisini bizzat takdim etmişti. Petro Rares, daha sonra gizlice Osmanlı Devleti 'nin aleyhine çalışmaya başlamıştı. Osmanlı Devleti 'nin o taraflardaki mutemede adamı olup Osmanlılar'a bağlı bir hükümet kurmak üzere Erdel'e gönderilmiş bulunan Venedikli Gritti'yi de öldürtmüştü.
Kanuni 1538 Mayıs'ında Boğdan üzerine yürümeyi kararlaştırır. Ancak bu kararını gizli tutar.[62] Barbaros'un donanma ile denize açıldığı (7 Temmuz) ertesi günü İstanbul'dan hareket eden Osmanlı ordusu, Edirne'ye ulaşıp oradan hareket ettiği zaman Süleyman "Seferimiz Boğdan üzerinedir" diyecektir. Ordu, Sultançayırı denen mevkide iken Rares'ten gelen bir elçi, emre itaat edileceğini bildirmiş, ancak alınan haberlerden Rares'in samimi olmadığı anlaşılmış oldugundan sefere devam edilmiştir. Osmanlı ordusunun harekâtı karsisinda Rares, Transilvanya içlerine doğru kaçmaktan başka bir çare bulamamıştı.
Osmanlı ordusu ise Yas şehrini yakıp yıktığı gibi l6 Eylül l538'de Voyvodanın merkezi olan Suceva şehrini de alır.[63] Bu şehrin müstahkem bir kalesi olmasına rağmen şehir halkı, mukavemet edemeyeceğini anladığından, kale anahtarlarını getirip Osmanlı kuvvetlerine teslim eder. Bunun üzerine Kanunî, şehirde umumi af ilan ederek beylerin kendi aralarından bir voyvoda seçmelerini ister. Seçilen voyvoda ise Petro Rares'in kardeşi Stefan Lacusta'dir. Kanunî, bu yeni voyvodaya bir de berat verir.
Bu seferin sonunda Osmanlılar, Prut ile Dinester nehirleri arasında kalan yerleri ellerine geçirmişlerdi. Elde edilen bu yerler, bir sancak haline getirilmişti.[65] Bundan başka yıktırılan Kili kalesi yeniden inşa edilmiş, Akkerman ise müstahkem bir hâle getirilmişti. Yine bu esnada Bender şehri de ele geçirilmişti. Boğdan meselesinin hallinden sonra Osmanlı ordusu geri dönmüş, sefere katilmiş bulunan Kırım Hanı I. Sahip Giray'a da geri dönme izni verilmişti.
Osmanlı ordusunun dönüsünden sonra, beylerin seçtiği ve Kanunî'nin göreve getirdiği yeni voyvoda ile yeni idareciler, vaziyete hâkim olamazlar. Bunun üzerine Sultan Süleyman, Rares'i İstanbul'a davet ederek ikinci defa voyvodalığı ona verir.[66]Boğdan Seferi Süleyman'ın en kısa süren seferlerinden birisidir.
Ferdinand, Macaristan'ı bırakma niyatinde değildi.[14]Jan Zapolya'nın 1540 yılındaki ölümü üzerine Macaristan işleri karışmaya başladı. Zapolya'nın eşi kocasının ölümünden önce bir erkek çocuk dünyaya getirmişti. Kraliçe İsabella , İstanbul'a bir elçilik heyeti göndererek oğlu Sigismund'un Macar Kralı olması istirhamında bulunmuştu. Bu istirham üzerine Osmanlı Devleti , kendisine teminat vermişti. Jan Zapolya'nın ölüp yerine oğluSigismund'un geçmesini fırsat bilen Ferdinand Budin'i kuşattı.
Fakat Zapolya'nin öldüğünü duyan Ferdinand ile Şarlken'in kuvvetleri, Budin'i muhasara ederler. Bununla beraber herhangi bir basari elde edemezler. Bu durum karsisinda Macaristan'a yeni bir sefer yapılma mecburiyeti doğar.[67]Osmanlı hükümdarı, 154l senesinin İlkbahar'ındaki hareketinden evvel, derhal Rumeli Beylerbeyi, arkasından da üçüncü vezir Sokullu Mehmed Paşa'yı 3 bin yeniçeri ve süvari kuvvetleriyle gönderir. Bundan sonra da bizzat kendisi sefere çıkar. Budin'i kurtarmaya giden kuvvetler, bir aydan fazla uğraştıkları halde Almanları kovamadı. Bu arada Budin'i almaktan ümidini kesen ve asil ordunun yaklaşmakta oldugunu duyan Ferdinand kuvvetleri, bir gece gizlice kaçmak istedilerse de muvaffak olamayarak tamamına yakın bir kısmi imha edilir. Ordugahları da Türklerin eline geçer. Başkomutanları olan Rokendorf yakalanarak Komaran mevkiinde öldürülür.
Bu savaş esnasında Avusturyalılar, ordugahlarının etrafına hendekler kazıp manialar koydukları ve "Istabur - Tabur" adi verilen istihkâmları yapmışlardı. Macarlarca bu tahkimata verilen "Tabur" adi, tarihlerimizde "Istabur" seklinde ifade edildiğinden, Kanunî'nin bu dördüncü Macaristan seferine "Istabur seferi" adi verilmiştir.[69]Budin'e gelindikten sonra küçük kral, Padişah'ın şehir dışındaki karargâhına getirilir. Daha önce verilen karar gereği piyade kuvvetleri Budin'e girerler. Kraliçeye küçük Kral Sigismund büyüyünceye kadar Budin'in Türk idaresinde kalacağı söylenir.
Bu seferle Macaristan doğrudan doğruya Osmanlı topraklarına ilhak olunup on iki sancaklık Budin Beylerbeyliği teşekkül ettirilmiş oldu. Bu Beylerbeyliğe de Bağdat Valisi olup aslen Macar olan Süleyman Paşa tayin olunur. Bundan sonra Macaristan'da derhal arazi tahriri yaptırılmıştır. Böylece Macaristan, Osmanlılara, I. Ferdinand'a ve bir de Erdel'de Sigismund'a ait olmak üzere üç kısma bölünmüş olur.
1543 Macaristan Seferi Budin'den dönen ve kışı Edirne'de geçiren Süleyman, İstanbul'a geldiğinde Ferdinand'ın elçileri gelerek eski isteklerini tekrarladılar. Buna göre Avusturya elçisi, Macaristan'ın terk edilip kendilerine verilme karşılığında senede 100.000 duka altın vergi vermeyi vaat ediyordu. Fakat böyle bir teklife sıcak bakılmadığından elçi, 9 Ekim l542'de geri dönmüştü.[71]Bu arada Ferdinand, değişik milletlerden oluşan yaklaşık 80.000 kişilik bir ordu toplamıştı. Ferdinand'ın bu büyük hareketini Fransız elçisi vasıtasıyla haber alan Osmanlılar, Budin'e yardim göndermek için derhal hazırlıklara başlarlar. Tuna'yı takiben Peşte önlerine gelen bu büyük ordu, 8.000 kişilik bir kuvvet tarafından müdafaa edilen kaleyi muhasara altına alır. Osmanlı kuvvetlerine göre sayıca kat kat üstün olan bu ordu, yedi günlük bir kuşatmadan sonra bozguna uğrayıp geri çekilmek zorunda kalır.
Peşte kuşatmasının duyulması üzerine gerekli hazırlıklarını tamamlayan Sultan Süleyman, yanında oğlu Şehzade Bayezit oldugu halde 23 Nisan1543'de İstanbul'dan Macaristan üzerine hareket eder. Bu sırada önden gönderilen Osmanlı kuvvetleri ile hudut beyleri, Pojega civarındaki bazı kaleleri, Nana ve Valpo gibi önemli iki kaleyi zapt ettikten sonra Sikloş'u kuşatırlar. Bu sıralarda Ösek'e gelmiş bulunan sultan, Sikloş'un kuşatılmasına yardıma gider. Böylece kale 8 Temmuz 1543'te alınır. Bu arada Peç şehri de teslim olmuştu. Bundan sonra sultan Budin'e gelir. Ardından Estergon üzerine varılır. Böylece şiddetli bir muharebe başlar.[73]Dayanamayacaklarını anlayan kaledekiler, bir heyet göndererek 10 Ağustos l543'te teslim olurlar. Estergon'un fethi ile sonuçlanan bu seferde Ferdinand'ın elinden eski Macar krallarının merkezi olan Estergon ve Budin'in güney-batısında Macar krallarının kabirlerinin bulunduğu bazı yerler alınır. Böylece bu harekat sonucunda Budin'in emniyeti için civardaki kalelerin zaptı ve eyalete ilhakı gerçekleşmiş olur. Sultan, İstanbul'a dönüş sırasında Saruhan sancakbeyi olan oğlu Şehzade Mehmed'in Manisa'da vefat ettiği haberini aldı.[74]İstanbul'a gedikten sonra da oğlunun cenazesinin Manisa'dan İstanbul'a getirilmesini emrederek Şehzade Camii yanına defnolunur.
Barbaros Hayreddin Paşa, Osmanlı Donanması Kaptan-ı Deryası olmakla birlikte aynı zamanda Cezayir Beylerbeyi görevinde de bulundurmaktaydı. İstanbul'da bulunduğu sıralarda yerine evlatlığı Hasan'ı vekil olarak bırakmıştı. Hasan, Sicilya'dan Cebelitarık'a kadar Avrupa sahillerini tehdide ediyor ve taşınan kıymetli malları ele geçiriyordu.[75]Bu tehdide ve tehlikeye bir son vermek isteyen Şarlken ya da V. Karl, bizzat kendisinin basında bulunduğu ordusu ile Cezayir üzerine yürüme kararı alır. 65 parça kadırga, 400'e yakin nakliye ve yelkensiz gemi ile Cezayir üzerine hareket eder. Imparatorun da yer aldığı Doria idaresindeki donanma, 20 Ekim l54l'de Cezayir sahillerine gelir. Böylece yirmi beş bin kişilik bir kuvvetle Cezayir kuşatılır. Ancak Cezayir kalesindeki Hasan Ağa'nın, az sayıdaki kuvvetinin büyük direnişi ve hava şartlarının elverişsizliği yüzünden Şarlken, Cezayir önlerinde büyük bir hezimete uğrar. Şarlken, fırtına yüzünden çoğu batmış bulunan donanmasını toparlayarak İspanya'ya zor bir şekilde dönebilir.
Osmanlı Donanması 2 defa Fransa'ya yardım göndermiştir. 1. cisi Barbaros Hayrettin Paşa'nın yaptığı Nice, 2. cisi Turgut Reis'in yaptığı seferdir.
Şarklen, Trablusgarp'ı işgal ettikten sonra bu bölgeye Sen Jean Şövalyelerini yerleştirdi.[77]Kazanılan Preveze Savaşı sonrası Osmanlı'ya karşılık vermek adına hazırlanana Haçlı Donanması Cezayir'e saldırdı. Şarlken, Fransa Kralı I. François ile yeniden mücadeleye girişir. Zaten tek başına Şarlken ile basa çıkamayacağını anlamış bulunan François, Preveze Savaşı'ndan sonra yeniden Osmanlılar'a yaklaşmak istiyordu. Bu sebeple Osmanlılardan yardim talebinde bulunur. Basından beri Fransızlarla iş birliğinden yana olan ve l532'de I. François ile ilişki kurmuş bulunan Barbaros'un da uygun görmesiyle Akdeniz'de Şarlken'e bağlı bulunan yerlere karşı ortak bir harekete karar verilir.[78]Barbaros, Fransız donanması ile birlikte müstakil bir harekata memur edilir. Süleyman bu konuda Barbaros'a Hayreddin! Seni Fransızlara yardım etmek ve İspanya üzerine yüklenmek üzere başkomutan yapıyorum. Bu seferki vazifen çok ağırdır. Çünkü Fransızlardan başka Akdeniz'de kimlerin donanması varsa, onlara meydan okuyacaksın. Kapıkulundan gerekli sayıda tüfekçiden başka, sana istediğin kuvvetleri de vereceğim.
29 Mayıs 1543'te yanında Fransız elçisi olduğu halde İstanbul'dan hareket eden Barbaros, ll0 gemilik filosuyla Massına, Reggio ve Ostia gibi İtalyan sahillerini vurduktan sonra 20 Temmuz'da Marsilya önlerine geldiğinde burada törenlerle karşılanır.[79]Burada, Fransız donanmasının hazırlıklarının tamamlanmasından sonra 30 gemilik Fransız donanması ile müştereken Şarlken'in müttefiki ve Savoi Dükü olan Charles'in elinde bulunan Nice'i muhasara eder. Şehir, 20 Ağustos'ta ele geçirildiği halde, Fransızların dindaşlarına karşı yavaş davrnamasından dolayı iç kaleyi fethe lüzum görmediği ve Fransızların bu tavrına çok kızdığı için Barbaros, kuşatmaya son verir.[80]Bundan sonra Türk donanmasının kışı Toulon'da geçirmesi uygun görülür. Fakat altı ay kadar Güney Fransa'da kalan Barbaros, François'in, Şarlken ile anlaşması karşısında İstanbul'a dönmek zorunda kalır. Dönüş sırasında da Cenova'da esir bulunan Turgut Reis'le birlikte orada esaret hayati yasayan birçok Müslüman ve Türk esiri de kurtarır.[81]O, Cenova'daki Müslüman esirleri kurtardıktan başka, oradan da birçok esir ve ganimet alıp 1544 senesinin yaz aylarında İstanbul'a döner. Sultan tarafindan büyük deniz gazasının kahramanı sıfatıyla kabul edildi. 1546'da Hayreddin Paşa öldükten sonra da fetihler durmadı.
Osmanlı Donanması l552 senesi ilkbaharında Kaptan-i Derya Sinan Paşa komutasında Bati Akdeniz seferine çıkar. Donanma, Fransa Kralı II. Henri'nin, Şarlken ile aralarında meydana gelen düşmanlık yüzünden Osmanlılar'dan yardim istemesi üzerine ikinci defa olarak Fransa'ya yardıma gidiyordu. Bu sefere Karlıeli sancakbeyi Turgut Reis de katılmıştı.[82]Fransa elçisi Daramon da üç gemi ile Osmanlı donanması ile beraberdi. Başlangıçta Fransa'nın yardim talebini kabul etmeyen Kanunî, daha sonra Avusturya ile aralarındaki nazik durum karsisinda Fransa'ya yardıma karar verir. Karlıeli Beyi Turgut Reis, Sicilya kıyılarını vurmaya memur edilmişti. Donanma İtalya sahillerini dolaşarak Napoli'ye gelir. Orada Fransız donanması beklenir. Fakat beklenilen donanma gelmeyince yolda rastlanılır diye bir müddet kuzeye doğru seyredilir. Bu sırada Andrea Doria'nın Napoli tarafına geçeceği haber alınarak Turgut Reis'in tavsiyesiyle Ponza adaları tarafında pusu kurulur. Pusuya düşürülen Andrea Doria yenilerek Sardunya adasına doğru kaçar. 5 Ağustos l552'de cereyan eden bu hadisede Doria'nın 7 gemisi zaptedilir.
Kanuni Avusturya seferinde iken Safevi Şahı I. Tahmasb Tebriz, Nahçıvan ve Van'ı ele geçirdi. Bunun üzerine Kanuni toplam 11, Azerbaycan üzerine 2. seferine çıktı. 1548'de Van ve Tebriz geri alındı.
Sultan, Trablusgarp'ın fethedilip, Müslümanlar'ın işgalden kurtarılması için hazırlıkların başlaması emrini verdi. Turgut Reis'e de bir Kur'an ve bir altın kılıç gönderip, Trablusgarp'ın fethine yardımcı olması emredilmişti. Eğer Trablusgarp fethedilirse bölgenin valiliği Turgut Reis'e verilecekti.[84]. Turgut Reis ile birleşen Osmanlı donanması Malta'nın yanındaki Gazo Adası zaptetti. Sonra, Trablusgarp Kalesi kuşatıldı. Kale 15 Ağustos 1551'de teslim oldu.[85]Kaptan-ı Derya Sinan Paşa'nın Trablusgarp Valiliği'ni Turgut Reis'e verdirtmeyip, Tacura Sancakbeyi Murad Bey'i vali olarak tayin etti. Bunun üzerine Turgut Reis de donanmadan ayrıldı. Turgut Reis donanmayı terk edince leventlerin büyük bir kısmı da Reis'in ardından gitti. Turgut Reis denizcilerin bir kısmını Osmanlı donanmasına geri döndürdü.[86]Daha sonra Turgut Reis'e Karlıili Sancakbeyliği verildi. 1554'te Kaptanıderya Sinan Paşa'nın ölümüyle reisin önündeki en büyük engel kalkmıştı. Bir süre sonra İstanbul'a gelen Turgut Reis, Kanunî'ye kendisine Trablusgarp Valiliği vereceği vaadini hatırlatınca, padişah tarafından 1556'da Libya Valiliği'ne tayin edildi.
Akdeniz'de Osmanlılar'la Hristiyan Akdeniz devletleri arasında her iki taraf için de yıpratıcı deniz savaşları yapılırken, Osmanlı Devleti 1538'den başlayarak Hint Okyanusu'nda Portekizliler ile mücadeleye girişti Osmanlı Devleti'nin Hint Okyanusu için mücadelesi 1669'a kadar sürdü.[88]Bu süre içinde birkaç kez Hindistan'a, bir kez de Sumatra Adası'na donanma gönderildi; Yemen, Habeşistan ve bazı Afrika ülkeleri Osmanlı Devleti'ne katıldı. Hint Okyanusu'nda Portekizlilere karşı bazı deniz başarıları elde edildi ise de, Osmanlılar Hint Okyanusu'nda kesin bir üstünlük sağlayamadılar. I. Deniz Seferi Kanuni, İspanyol ve Portekiz donanmalarının bulunduğu Hint Okyanusu'na sefer düzenledi. Düzenlenen ilk seferde Hadım Süleman Paşa Yemen'i aldı. 1551 yılında düzenlenen ikinci seferde Osmanlı donanmasının başında Piri Reis vardı.[89]Bu seferde Maskat'ı aldı ardından Piri Reis 1552'de Umman ve Basra üzerine 30 gemiyle çıktığı seferde, Hürmüz Kalesi'ni kuşatmıştı. Portekizlilerden aldığı haraç karşılığı kuşatmayı kaldırdı ve donanmasıyla Basra'ya döndü. Tamire muhtaç donanmayı orada bırakıp ganimet yüklü üç gemi ile Mısır'a döndü, gemilerden birisi yolda battı.[90]Donanmayı Basra'da bırakması kusur sayıldığı için Mısır'da hapsedildi. Basra valisi Kubat Paşa'ya ganimetten istediği haracı vermemesi, Mısır Beylerbeyi Mehmet Paşa'nın politik hırsı yüzünden hakkında padişaha olumsuz rapor verildi ve dönemin padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın fermanı üzerine 1554'te boynu vurularak idam edildi.[91] İdam edildiğinde 80 yaşının üzerinde olan Piri Reis'in terekesine devletçe el konuldu. III. Deniz Seferi'nin başında olan Seydi Ali Reis pek de büyük bir çatışma olmadan seferini tamamladı.[92]Gördüklerini Mir'at-ül Memalik adlı seyahatnamede topladı. Bu seyahatname Osmanlıda'ki ilk seyahatname örneğidir.
1551'de Alman kuvvetleri Erdel'e girdi. Sultan, Alman kuvvetlerinin Erdel'e girdiğine kani olunca Avusturya elçisinden durumu sordurtarak onu haps ettirdiği gibi Rumeli Beylerbeyi Sokullu Mehmed Paşa'yı Erdel üzerine yürümekle görevlendirmişti. 10 Temmuz 1551'de Sofya'dan hareket eden Sokullu, bir müddet sonra 7 Eylül'de Slankamen'den ayrılarak Beçe önlerine gelip burayı ele geçirir. Ayrıca, Beçkerek ve Çanad'dan başka 12 kaleyi daha zapt ederek Osmanlı hâkimiyetine katar. Lipva'yi da kolaylıkla ele geçirdikten sonra Temeşvar'ı kuşatır. Fakat iklim şartlarının müsait olmaması üzerine Belgrad'a döner. Kara Ahmet Paşa daha sonra Temeşvar'ı fetheder.[94] Sokullu Mehmed Paşa'nın çekilmesi üzerine Avusturya ordusu Erdel'e girerek Lipva'yi geri aldığı gibi Segedin'i de muhasara eder. Bu sırada Segedin sancakbeyi olan Mihal oğlu Hızır Bey'in iç kaleye kapanıp, Budin Beylerbeyi olan Hadim Ali Paşa'yı keyfiyetten haberdar etmesi üzerine Segedin önlerine gelen Ali Paşa, Avusturya ordusunu imha etmişti. İki taraf arasındaki savaş 1562 yılına kadar sürer.[95]Bu tarihte Ferdinand, Busbecq adındaki elçisini anlaşmak üzere İstanbul'a gönderir. Yine bu sırada Şarlken'in çekilmesinden dolayı Ferdinand beş seneden beri Alman İmparatoru bulunuyordu. Böylece en son olarak Ferdinand, Erdel'den vaz geçmiş ve eskisi gibi elinde bulunan Macaristan için 30.000 duka altını kabul ile sekiz senelik bir barış imzalamıştı (1562).
Safeviler 1553 yılında tekrar saldırıya geçti ve Erzurum'u kuşattı. Bunun üzerine 12. Seferini de (1553-1555) Azerbaycan'a yaptı. Bu sefere Nahcivan Seferi de denir.[97]1554 yılında Osmanlı Ordusu Kars'a geldikten sonra, Erivan, Nahcivan ve Karabağ'ı alarak yakıp yıkmıştı.[98]Bunun üzerine Şah Tahmasp, o sırada ordusu ile Amasya'ya dönmüş olan Kanuni Süleyman'a elçi göndererek mektupla barış istemiştir. Şah, bu mektubunda Osmanlılara karşı dostluğunu belirttikten ve Bağdat'ı Osmanlılara bıraktığını bildirdikten sonra, Azerbaycan hacılarının, İslam'ın kutsal yerlerini ziyaret etmelerine izin verilmesini diliyordu. Padişah verdiği cevapta Azerbaycan'ın İran'a bırakıldığını ve istenilen iznin de verildiğini bildirmiş, Şah tarafından bozulmadığı müddetçe, barışın devam edeceğini garanti etmiştir.[99]1555 yılında yapılan Amasya Antlaşması'na göre Tebriz Azerbaycan'a Bağdat ve Gürcistan'ın bir bölümü Osmanlılar'a bırakıldı.Osmanlı İmparatorluğu ile Safevi İmparatorluğu arasında yapılan ilk yazılı antlaşmadır.Böylece sonuçlanmış olan İran Savaşları, Osmanlı Devleti 'ne Anadolu'nun savunulması bakımından önemli olan Doğu Anadolu'yu kazandırmış ve Hint ticaret yolunun geçtiği Irak arazisinin ele geçirilmesini sağlamıştır.
1553'de Şehzade Mustafa olayı yaşandı. Mustafa, I. Süleyman'ın Mahidevran Sultan'dan olan ilk çocuğudur. Şehzade Mustafa yetişkinliğe ulaşınca Osmanlı geleneğine uyarak Amasya'ya vali olarak gönderildi. Yine gelenek olduğu üzere annesi Mahidevran Sultan da oğluyla birlikte Amasya 'ya gitti. Şehzade Mustafa'nın I. Süleyman'ın en büyük oğlu olması ve sevilen bir şehzade olması nedeniyle babasından sonra tahta çıkması bekleniyordu. Ancak Mustafa, İran Şahı Tahmasp'a kendisinin veliaht olmasından dolayı padişah olacağına dair mektuplar gönderdi. Osmanlı yöneticileri Mustafa'nın büyük tehlike haline geldiğini savundu. Sonuçta Mustafa, 1553 yılında Ereğli ovasında boğduruldu. Bazı yazarlar Mustafa'yı[3], bazıları I. Süleyman'ı bir kısmı ise Hürrem Sultan[5] ve Damat Rüstem Paşa'yı[7] eleştirir. Bu olaylardan bir süre sonra ise Şehzade Bayezit ayaklandı ve sonra İran'a gitti. Şah ise barışı bozmamak için şehzadeyi öldürttü. Bu olayda bazı yazarlar Şehzadeyi haksız bulurken [14], bazı yazarlar II. Selim'i bazı yazarlar ise Safevi Devleti'ni tahtta şehzade bırakmamak amacıyla komplo kurduğunu[100] belirtir.
Trablusgarp ve Cezayir'in güvenliği için Malta'nın da alınması gerekiyordu.[103]1565 yılında Turgut Reis'in ve Piyale Paşa'nın komutasındaki deniz askerleri (leventler) Malta Adası'nı kuşatma altına aldı. Ancak kuşatma başarısızlıkla sonuçlandı ve Turgut Reis savaşta aldığı darbe ile vefat etti.[102][104]Ancak 1566 yılında I. Süleyman'ın vefatına az kala Piyale Paşakomutasındaki gemiler Sakız Adası'nı fethetmişlerdir.
Avusturya Arşidükü Maksimilyan'ın İstanbul Antlaşması'nı bozması, vergisini ödememesi ve Erdel'e girmesi üzerine Son seferini (13. seferi) deZigetvar Beyi Zirini üzerine yaptı.[100]Yaklaşık 1 ay süren kuşatma sonrası Zigetvar Osmanlı'ya katıldı.[105]Aslında hedef Viyana'ydı. Ancak Sokullu Mehmet Paşa ordunun yetersiz olduğunu düşündüğünden kale kuşatıldıktan sonra İstanbul'a geri döndü. Zigetvar fethedilmeden bir gün önce, 6 Eylül 1566 tarihinde Süleyman vefat etti.[106] Savaş sırasında Kanuni'nin öldüğü askerlere söylenmedi. Bu durum askerlerin moralinin bozulmaması için yapılmıştır. Süleyman'dan sonra tahta II. Selim geçti.[107]Sultan Süleyman saltanatında 9 sadrazam, 7 de şeyhülislam ve 10 Kaptan-ı Derya görmüştür.
Bir gün , (Süleymaniye) caminin minber ve mihrabının yapılmasıyla meşgul olurken, padişah geldi. Binanın süratli yapılmadığına hiddetlendiler. Ben de: “ İki ayda tamam olur.” dedim. Padişah, orada hazır olan ağaları şahit tutup: “ Hele iki ayda tamam olmaz ise seninle görüşürüz!” dedi. Saraya gidince de Haznedar başı ve sâir ağalara buyurmuşlar ki: Mimarın aklını kaçırdığı belli oldu. Hiç iki ayda bu kadar iş yapılır mı? Herif, başı korkusundan aklını kaçırdı, çağırıp siz de sual ediniz. demiş. Beni çağırdılar, doğruca saraya gittim, sordular, orada da iki ayda biteceğini söyledim. Gece gündüz durmadan çalışıldı. Yine bir gün padişah gelerek: “Sözünde kararlı mısın?” dedi. “Evet” dedim. İki ay tamam olunca bina da tamam oldu. Anahtarını padişahın mübarek ellerine verdim ve dua edip el kavuşturup durdum.” Padişah da: “ Bu bina eylediğin beytullahı yine senin açman evlâdır.” dedi, dua ve senâ edip anahtarı verince: “ Ya Fettah!..” deyip açtım.
Kanuni Sultan Süleyman - Mimar Sinan
I. Sultan Süleyman 46 yıl saltanatta kaldı. I. Süleyman döneminde imar faaliyetleri devam etti ve ilk iş olarak babası Yavuz Sultan Selim tarafından temelleri atılan İstanbul Sultan Selim Camii'ni tamamladı. Bunun dışında vezirleri birçok yerde adlarına camii, külliye, medrese, hamam ve vakıf yaptırdılar (örn.Rüstem Paşa Camii, Çoban Mustafa Paşa Külliyesi, Bozöyük Kasım Paşa Camii vb.) Bu dönemin en büyük mimarı Mimar Sinan olarak kabul edilir. Sinan, Sultan Süleyman devri ve sonrasında 92 camii, 52 mescit, 57 medrese, 7 darül-kurra, 22 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa (hastane), 5 su yolu, 8 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen ve 48 de hamam olmak üzere 375 eser vermiştir.[113]Ayrıca Süleyman, su yollarına önem vermiş ve birçok eski barajdan İstanbul'a su getirtmiştir.[108]Sultanın en önemli yaptırdığı hayrı ise Süleymaniye Camii olarak kabul edilir.[114]Hatta bu camii ile ilgili olarak birçok rivayet mevcuttur. Bunun dışında Bizans döneminde kalan çeşitli su kemerlerini çeşitli yollarla İstanbul'a getirtti. Süleyman, mimariye çok önem veriyordu.
Kanuni Sultan Süleyman döneminde sadece Sivas Eyaleti'nde 20 milyon altın varken Avrupa'nın tüm altını 50 milyondu.
Kanuni, başarılı bir asker, kudretli olarak kabul edilen bir devlet adamı, eşine nadir rastlanan bir devlet teşkilatçısıydı. Kanuni ünvanını kanunları yenileyip ek kanunlar yapıp, bunlara önem verdiği için verildi.
Osmanlı'nın her çeşit yapılanması bu dönemde yükseldi. Ayrıca başarılı bir şair olan I. Süleyman, Muhibbî veya vezin gereği nadiren de olsa Muhib, Sultan Süleyman, Meftûnî, Âcizî mahlaslarını kullandığı hacimli divanında tam 2779 adet gazel bulunmaktadır ki, Divan şairleri arasında en fazla gazel yazmış olan Zâtî'nin bile ulaştığı gazel sayısı 1825'tir. Kanuni böylece Divan edebiyatının gazel rekorunu kırmıştır..
I. Süleyman'ın en ünlü şiiri:
« Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi |
"Ben ki Sultan-i salâtin-i zaman burhân-i havakın-i avân tâc-bahs-i husrevân-i cihan zillullâhi'1-meliki'l-mennân Akdeniz'in ve Karadeniz'in ve Rumeli'nin ve Anadolu'nun ve Şam ve Halep ve Karaman ve Rûm'un ve vilâyeti-i Dulkadriye'nin ve Diyârbekir'in ve Azerbaycan ve Van'ın ve Budun ve Tamisvar vilâyetlerinin ve Mısır'ın ve Mekke'nin ve Medine'nin ve Kudüs'ün ve Halilü'r-Rahmânin külliyen diyâr-i Arab’ın ve Yemen'in ve Bağdad ve Basra ve Cezayir vilâyetlerinin ve dahi nice memleketlerin ki âbâ-i kiram ve ecdâd-i izamim -enârallâhü berâhinehüm- kuvvet-i kahire ile fetheyledikleri ve cenabı-i celalet-meâbim dahi tig-i âtes-bâr simsîr-i zafernigârim ile fetheyledigim nice diyarın sultanı ve pâdişâhı hazret-i Sultan Bâyezıd oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Şah Hân'ım"
Eğik yazı ile olanlar kesin değildir.
Doğum ve ölüm tarihleri bilinmeyen Şehzade Ahmet,Şehzade Abdullah,Şehzade Abdullah,Şehzade Mehmed adında oğulları olduğu bilinmektedir. Doğum ve ölüm tarihi bilinmeyen Şehzade Mehmed bazı kaynaklara göre Hürrem Sultan'ın oğludur ve küçük yaşta bir çocuk hastalığından ölmüştür.
Copyright Türkiye Rehberi 2006 - 2024. Tüm Hakları Saklıdır. Gizlilik Politikası | Feragatname