Kurul, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın “İşlenen bir suçun failine ulaşabilmek amacıyla da olsa diğer kişilerin özel hayatları ve haberleşme özgürlükleri feda edilmemelidir” görüşünü yerinde buldu.
İstanbul'da bir işyerinden gerçekleşen hırsızlıkla ilgili soruşturmada İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, olayın aydınlatılması ve faillerin araştırılması için olayın gerçekleştiği bölgedeki baz istasyonlarından yapılan tüm görüşmelerin belirlenen saatlerde tespitini, arayan ve aranan kişilerin açık adres ve kimliklerinin belirlenmesini istedi.
Talebi görüşen İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi, hırsızlık olayının gerçekleştiği bölgedeki telefon görüşmelerin hangi baz istasyonlarından yapıldığının tespit edilerek, arayan ve aranan kişilerin açık adresleri ve kimlik bilgilerinin belirlenmesine karar verdi.
Telekomünikasyon İletişim Dairesi Başkanlığı da mahkemenin iletişimin tespitine yönelik kararına itirazda bulundu. İtirazı görüşen bir üst mahkeme İstanbul 5. Asliye Ceza Mahkemesi, Telekomünikasyon İletişim Dairesi Başkanlığının itirazını reddetti.
Bölgesel dinleme kararları için kanun yararına bozma talebi
Bunun üzerine Adalet Bakanlığı, yerel mahkemelerin verdiği kararlara ilişkin kanun yararına bozma yoluna gitti.
Bakanlık, mahkemelerin iletişimin tespiti yönündeki kararlarının bölgede yapılan tüm telefon görüşmelerini kapsadığına, iletişimi tespit edilecek kişinin kimliğinin açık şekilde belirtilmesi gerektiğine işaret ederek, aksi takdirde bölgedeki tüm görüşmelerin, olayla ilgisi olmayanların da yaptığı özel konuşmaların soruşturma dosyasında yer alacağına, bunun özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturacağını belirtti.
Adalet Bakanlığı'nın talebini görüşen Yargıtay 6. Ceza Dairesi de yerel mahkemelerin kararlarını usul ve yasaya uygun bularak, kanun yararına bozma talebini reddetti.
Daire, yerel mahkemelerin kararında, belirtilen tarih ve saat arasında sadece teknik bilgilerin, arayan ve aranan abonelerin kimliklerine ve adreslerine ilişkin bilgilerin ilgili kurumdan çıkartılmasını istediklerine işaret ederek, “genel olarak belirtilen çevrede bulunan kişilerin ve kurumların, telefon görüşmelerinin dinlenmesine ya da iletişimlerinin tespitine ilişkin özel hayata müdahale oluşturacak ya da kişi hürriyetini kısıtlayacak bir karar vermediğini” hükmetti.
Daire kararına itiraz
Kanun yararına bozma talebinin Yargıtay 6. Ceza Dairesince reddedilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Daire kararına itirazda bulundu. Başsavcılık, kanun yararına bozma talebinin kabul edilmesi ve Daire kararının kaldırılması istedi. Bu talep üzerine de dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca görüşüldü.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz gerekçesinde, Ceza Muhakemesi Kanununa göre iletişimin tespiti kararının ancak şüpheli veya sanık yönünden istenebileceğine belirtilerek, denetlenecek telefon hattının şüpheli tarafından kullanıldığına ilişkin kuvvetli şüphe bulunması gerektiğine, aksi takdirde tedbirin uygulama alanının çok genişleyeceğine, şüpheliler dışındaki kişilerin de telefon hatlarının denetlenmesi sonucunun ortaya çıkacağına işaret edildi.
Başsavcılık, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimlik bilgilerinin ve telefon numarasının açıkça gösterilmesi gerektiğini vurgulayarak, yerel mahkemelerin iletişimin tespiti kararlarını, şüpheli veya sanık hakkında değil, o bölgede bulunan ve o saatler arasında telefon ile görüşme yapan diğer kişiler yönünde de verildiğini anımsattı.
Başsavcılığın itiraza ilişkin tebliğnamesinde, “Delil elde etme amacıyla da olsa iletişimin tespiti işlemi yasada açıklık bulunmasına bağlıdır. Olayın aydınlatılması ve faillerinin belirlenmesi için soruşturma ile hiç ilgileri bulunmayan diğer kişilerin, kimlerle, ne zaman ve ne kadar süre ile görüştüğüne ilişkin bilgilerin soruşturma dosyasına girmesi, o bilgilerin birçok kişi ile paylaşılması, özel hayatın ihlali anlamını taşımaktadır” ifadelerine yer verildi.
İletişimin denetlenmesinin sadece kanunla düzenlenmesi yeterli değil
Haberleşme hürriyeti ve özel hayatın gizliliğinin ihlali niteliğindeki telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesinin sadece kanunla düzenlenmesinin yeterli olmadığını ifade eden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, iletişimin tespitine ilişkin kararların Anayasanın özüne, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun olması gerektiğini kaydetti.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesinde, “Ceza yargılamasının sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi için başvurulacak koruma tedbirinin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmek için elverişli ve gerekli olması, kişilerin haklarını en az ihlal eden bir tedbir olması lazımdır. İşlenen bir suçun failine ulaşabilmek amacıyla da olsa diğer kişilerin özel hayatları ve haberleşme özgürlükleri feda edilmemelidir” değerlendirmesinde bulundu.
Konuya ilişkin son kararı veren Yargıtay Ceza Genel Kurulu da Başsavcılığın itirazını kabul ederek, yerel mahkemelerin bölgesel olarak verilen iletişimin tespiti yönündeki kararlarını bozdu.
Kurul, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın “İşlenen bir suçun failine ulaşabilmek amacıyla da olsa diğer kişilerin özel hayatları ve haberleşme özgürlükleri feda edilmemelidir” görüşünü yerinde buldu.
Dava Sorgulama İlgili Linkler