Obezite en çok aileden geçtiği için aile, kişinin obezitesinin kökenini belirlemede yap-bozun bütünleyici bir parçasıdır. Günümüzde obezitenin bir suçlusu olarak genlerin üzerine odaklanılmıştır ve dünya genelinde genetikçiler, obezite ile genetik arasındaki bağlantıyı yakından analiz etmektedir.
Çalışmalar, ebeveynlerden birinin obez olduğu ailelerde çocukların fazla kilolu olma olasılığının %6 ila %10 olduğunu göstermiştir. Eğer ebeveynlerin her ikisi de fazla kilolu ise çocukların fazla kilolu olma olasılıkları yaklaşık olarak %50 oranında artmaktadır.
“Tutumlu Gen”: Eski çağlara geri gidildiğinde “tutumlu gen” lerin, yiyecek bolluğu dönemleri boyunca kişilerin, yağ ve kalorileri etkin bir şekilde toplayarak işlemelerine ve depolamalarına olanak sağladığı düşünülmüştür. Bu gen, yiyeceklerin kıt olduğu zamanlarda sağ kalmak için bir avantaj oluşturmuştur. Bu nedenle de daha fazla yağa sahip kişiler, yiyecek bulunmayan zor zamanlarda sağ kalabilmişlerdir.
Ancak yiyeceğin sürekli bir şekilde bol olduğu modern toplumlarda ise bu kalıtsal yapı kişileri, asla gelmeyecek olan bir kıtlık için etkili bir şekilde hazırlamaktadır. Bu durum, yaygın kronik obezite ve buna bağlı diyabet gibi sağlık problemleri gibi bir dezavantajla sonuçlanmaktadır.
Özgün Obezite Genleri: Son on yıllık süre içerisinde obezite ile doğrudan ilişkili özgün genler sözkonusu olmuştur. Nadir gen mutasyonlarının, çeşitli aşırı obezite olguları ile bağlantılı olduğuna ilişkin tatmin edici bulgular mevcuttur.
Bununla birlikte daha yakın zamanlarda belirli gen mutasyonları (MC4R, FTO, INSIG2 vb), genel popülasyonun bir alt grubunda obezite ile güçlü bir şekilde ilişkilendirilmiştir. Günümüzde izole gen mutasyonlarına bağlı klinik obezite tanısı son derece azdır. Kişilerin doğuştan sahip oldukları bu genler, çevresel faktörlerin yönlendirmesi halinde obeziteye karşı yatkınlık kazandırmaktadır. Şimdilerde araştırmacılar bu genlerin, tıbbi ve cerrahi yollarla kilo kaybetmeye karşı direnci üzerine çalışmaktadır. Bu durum ileride, hastaların en uygun tedavi yöntemine yönlendirilmesinde yardımcı olabilir.
Doç. Dr. Halil Coşkun